SEYİDE AKGÜNLÜ

Aikidoyla ilk karşılaşmam üniversite yıllarımda olmuştu. Televizyonda İstanbul’a gelen ünlü bir Aikido hocasının seminerini görmüş ve hiçbir spor dalına göstermediğim bir beğenme, hayranlık ve sevgi hissetmiştim Aikidoya karşı. Aikidodaki akıcılık, savunma sporu olduğu halde hareketlerdeki sanatsal estetik, dingin ama aynı oranda etkili hareketlerde gizli ruhsal olgunluk beni çok etkilemişti. O dönemdeki hayat şartları dolayısıyla Aikidoya başlayamamıştım.

Aradan yıllar geçti ve Kıbrısta bir yaz öylesine Aikido kursu aramaya başladım ve buradaki dojoya ulaştım. Bana kursların haftada üç gün olduğu söylendi. Bir arkadaşımı da ikna ettim ve kurslara katılmaya karar verdim. Benim için birçok açıdan kurslara katılmanın çok zorlayıcı olacağını düşünüyordum. Artık 40 yaşın üzerinde, çalışan, çocuklu biriydim. Ben Lefkoşa’da oturuyordum ve kurslar Girne’deydi. Mesafe olarak çok uzun olmasa da evdeki onca sorumluluğumu bırakıp 3 gün kurslara katılmak benim için olanak dışı görünüyordu. Kurslara başlayınca kendimi bir anda büyük bir istek ve heyecanla haftada üç gün dojoda buldum. Aikidonun bana öğrettiği ilk ders buydu: Biz hayatımızı aslında hiç olmayan (sadece düşüncemizde ürettiğimiz), gereksiz engellerle dolduruyoruz. Daha önce gözümde büyüyen yol Aikidoya başlayınca kısaldı, zamansızlık sorun olmaktan çıktı. Aslında hayatımda istediğim takdirde zaman yaratabiliyormuşum! Evdeki sorumluluklarımı aksatmak benim için en önemli sorunlardan biriydi. Ancak Aikidoya başlayınca gördüm ki daha düzenli ve daha planlı oldum. Böylece hayatım Aikidoya başlamadan öncekinden daha çok düzene girdi. Ayrıca Aikidononun açıkça farkını hissettiğim etkilerinden biri de şu oldu; insan özellikle anne olduktan sonra kendine zaman ayırmayı unutuyor. Özellikle aikido hem ruhsal hem bedensel yönleri olduğundan bana büyük etkileri oldu. Artık evde de daha mutlu bir insandım. Aikidoya başladığım ilk aylardan itibaren hep aynı sözü söylemeye başladım “Dojoya giren Seyide ve dojodan çıkan Seyide aynı kişi değildir” 

Derslere başladığımda ilk zorluğumu hareketleri öğrenirken yaşadım. Daha önce hiç sporla ciddi anlamda ilgilenmemiş biri olarak (yogayı saymadım) hareketleri anlama ve uygulamada büyük zorluklar çektim (40 yaşından sonra aikidoya başlanır mı !!). Bazen bana hareketleri (ve isimlerini) hiç öğrenemeyecekmişim gibi gelirdi. Bazen dojoda gerçekten çok utanırdım. Ukemi atmayı öğrenmem 1 yıldan uzun sürdü. Bana hiç yapamayacakmışım gibi gelirdi. Şimdi geriye dönüp baktığımda iyi ki pes etmemişim diyorum. Aikido  büyük bir sabır ve emek gerektiriyor. Aikido uzun bir yolculuk ve bu  yolculuğun henüz başında biri olarak şu ana kadar yaşadıklarımdan şunu söyleyebilirim ki hayatımda çıktığım en iyi yolculuklardan biri. İyi ki yolun başında pes etmemişim!

Evren hocamızla ben derslere başladıktan sonra tanıştık. Kıbrıs’a ayda bir geliyor ve yoğunlaştırılmış kurs yapıyordu. Herkes ondan büyük bir sevgi ve saygıyla bahsediyordu. (Arada Evren hocanın onları nasıl yerden yere vurduğunu büyük bir övünçle anlatıyorlardı! En gurur duydukları durum Evren hocanın onlar aite olarak seçmesiydi Benim o zaman çok şaşırdığım bu duruma bir süre sonra katılacağım aklıma gelmezdi). Dojodaki herkes böyle bir hocaya sahip olduğu için büyük bir gurur duyuyordu. Ben henüz Evren hocamızla tanışmamıştım, ancak bu durumdan etkilenmiş ve evde ondan “büyük usta” olarak bahsetmeye başlamıştım (tanıştıktan sonra gördüm ki doğru bir tabir olmuş). Evren Hocamızla ilk dersimizden önce büyük bir strese girdim. “büyük usata” geliyordu ve ben daha en basit hareketleri bile yapamıyordum. Evren hocayla ilk dersimizden itibaren bu endişem sonlandı. Bize dersleri büyük bir sabır, alçak gönüllülük ve sevecenlikle veriyordu. Anlamadığımız hareket olursa her birimizle ayrı ayrı ilgileniyor ve defalarca hareketleri tekrarlıyordu. Ben bir öğretmen olarak bu durumun ne kadar zor olduğunu bildiğimden Evren hocamıza ayrıyeten saygı duyuyorum. Ayrıca onun Aikido konusundaki derin bilgisini de görüp böyle bir hocaya sahip olduğumuz için kendimizi şanslı hissediyorduk. 

Evren Hocanın dojoya çok güzel pozitif bir enerjiyle geliyordu her zaman. Onun enerjisi bizi canlandırır, aikido öğrenme konusunda bize büyük bir istek verirdi. Onun enerjisi o adadan ayrıldıktan sonra da bizi etkilemeye devam ederdi.

Aikidonun hayatıma kattığı en güzel şeylerden biri de orda kurulan dostluklar oldu. Kıbrıs’ta biz aikido grubu olarak gerçekten de kendimizi bir aile gibi hissediyoruz. Ben kişi olarak bir gruba katılıp parçası olma konusunda hiçbir zaman iyi olmamışımdır. Aikidoya başladıktan sonra bu guruba karşı hissettiğim duygular beni çok şaşırtmıştı. Aikidonun benim gibi bir kişiye bile böyle duygular yaşatmasına neden olan neydi? Bu durumu analiz ettiğimde şu sonuca ulaştım: dojoya girdiğimiz andan itibaren küçük-büyük, zengin-fakir, kadın-erkek vb. rollerimizi, etiketlerimizi dojonun dışında bırakıyorduk. Bir öğretmen olarak öğrencim yaşındaki gençler bana hareketleri öğrenmemde yardım ediyordu ve bu beni çok mutlu ediyordu (öğrencilerimin bana sınıfta yaşattıklarını artık ben onlara yaşatıyordum. Çok keyif verici bir durum) Özellikle bütün hayatımız boyunca taşıdığımız sosyal rollerden kurtulmak bize büyük bir rahatlama ve hafiflik veriyordu. Yani dojo bize saf benlğimize geri dönme imkanı sunuyor ve bu durumda kurulan dostluklar da çok güzel ve değerli oluyor. 

Aikidonun hayatıma kattığı bir diğer değer de olaylara bakış açımı değiştirmesi, zorluklarla baş etme gücümü artırması oldu. Aikidonun bunu birçok yöntemden daha etkili başarmasının nedeni bize fiziksel güç, esneklik yanında bir çeşit hareketli meditasyon yaptırmasıdır. Aikido yapmak bizi düşüncenin boyunduruğundan kurtarıp, olaylara dıştan bakabilmemizi sağlıyor. Dojoya girdiğiniz zaman ne kadar probleminiz, aklınızı meşgul eden sorunlar olursa olsun “o anda” , ”orada” olmak zorundasınız (yoksa her an bir darbe yiyebilirsiniz) . Bugün modern psikoloji ruh sağlığımızda meditasyonun rolüne çok değer vermekte, terapi olarak kullanırken aynı zamanda batıda birçok okulda öğrencilere meditasyon öğretmektedirler.

Batı felsefesi düşünceye çok önem vermiş ve bedeni değersiz görmüştür. Ruhu bedenden ayırmış ve aslında bize (metaforik olarak) küçücük bedenler üzerinde kocaman kafalar vermiştir. Doğuda ise ruh ve beden bir görülmüş, ikisinin sağlığı birbiriyle bir bütün olarak algılanmıştır (yoga ve birçok doğu uygulamasından anlaşılacağı gibi). Aikidonun bana yaptığı en büyük katkılardan bir diğeri bana kendi bedenimi, sınırlarımı tanıma imkânı vermesiydi. Ve bu durumla alakalı olduğunu düşündüğüm, benim hayatımda doğrudan etkilerini gözlemlediği şey ise Aikidoya başladıktan sonra felsefe okumalarımda yaşadığım gelişme oldu. Aikidonun hayatıma birçok güzel etkisi oldu ancak benim için en beklenmedik olanı buydu. Gerçekten de sağlam kafa sağlam vücutta bulunuyormuş. Bir kadın olarak aikidonun kendime olan (ruhsal ve bedensel) güvenimi çok arttırdığını söyleyebilirim. Aikidoya ilk başladığım zaman eşim ve ikiz oğullarım ben dersten döndükten sonra saklanıp bana ani ataklar yaparlardı,  sonra da “bak hiçbirşey yapamıyorsun” diye benimle dalga geçerlerdi. Bir süre sonra ataklarına etkili karşılıklar vermeye başladım. Bu beni çok mutlu ediyordu. İlk başlarda bana çok karmaşık ve zor gelse de yavaş yavaş öğreniyordum (daha öğrenecek çooook şeyim var ama biliyorum ki fırsatım oldukça hayatımın sonuna kadar aikdo öğrenmeyi bırakmayacağım ). Birkaç defa yaptıkları hamlelere etkili yanıt verince benden çekinmeye başladıklarını anladım. Ve şimdi artık bana atakta bulunmuyorlar.

Biz kadınlar kendimizi savunmayı öğrenmeliyiz. Aikidoya başladığımda bu konuda ne kadar zayıf olduğumu gördüm, kendimi savunma konusunda nekadar bilgisizmişim! Aikido bize gücün değil tekniğin daha önemli olduğunu öğrettir. Ve doğunun yüzyıllar içinde geliştirilmiş, çok değerli bu kadim bilgilerini öğrenme imkânı bulmak çok değerli, kaçırılmaması gereken bir fırsat.

Son olarak şunu da söylemek isterim ki aikido öğrenirken birçok zorluğum da oldu. Dojoda kendimi çok rezil olmuş, utanmış hissettiğim zamanlar oldu (halen daha bir hareketi anlamadığımda ya da bir türlü yapamadığımda hissederim bu duyguları) Aikidoyu hiç öğrenemeyeceğimi (ve hareketlerin isimlerini) düşündüğüm çok zaman olmuştur. Bazen derse gitmeye üşenirim (ya da çok işim vardır veya bir problemim vardır), böyle zamanlarda kendimi zorlayıp derse giderim ve bugüne kadar çok yorulsam da, hareketleri yapamasamda hiçbir zaman derse gittiğime pişman olmadım. Tam tersi her zaman eve mutlu döndüm. Aikido da hayatımızda değerli olan ve hayatımızı değerli kılan bütün güzel şeyler gibi sabır, çalışma ve kararlılık istiyor. 

Bir çin deyişi derki; hayatta seçebileceğiniz çok yol vardır. Siz ruhu olan yolu seçin. Aikido benim için hayatta seçtiğim en güzel yollardan biri.ve ben bu yolu ömrüm boyu yürüme kararıyla seçtim (üstelik 40 yaşımdan sonra) Hayatıma katkılarını direkt hissettiğim bir yol. Hem ruh hem beden olarak sizi geliştiren herkesin (özellikle kadınların) gitmesi gereken bir yol. 

Seyide Akgünlü
rss